Toplumsal Zeka Ama Nasıl?

Photo of author

Akıl, zekâ, yapay zekâ… Üzerinde çok düşünülmesi, tartışılması ve çalışılması gereken terimler. Hatta artık kullanılması gereken… Özellikle de 21 TL’lik akıllı (!) otopark ücretini vermemek için, 1 milyon TL’lik araçlarıyla havalimanlarının giriş yolunda sıra sıra bekleyen ve belki de en değerli misafirlerini çuval gibi aceleyle araçlarına bindiren sürücülerin! Peki, havalimanına giriş-çıkışı yarım saat ücretsiz yapmak ne kadar zekice bir fikir? Karar sizin!

Geldi, geliyor” denilirken geliveren yapay zekâ, hayatlarımızın arasına biz istesek de istemesek de giriverdi. Artık; evde, okulda,
işte, her yerde bilerek veya bilmeyerek, yapay zekâ ile haşır neşiriz. Kimi zaman bir kitap alışveriş web sitesinde gezinirken, ilgi alanlarımızı ölçen, “onları okuyan bunları da okudu” diyerek, satıştaki diğer ilgili ürünleri gözümüzün içine sokup, alışveriş sepetimizi dolduran, kimi zaman trafikte bizi en kısa yoldan götürmeye çalışan, kimi zaman iş yerimizdeki tezgâhlarda en uygun şartlarda üretim yapabilmemizi sağlayan algoritma olarak karşımıza çıkan, kimi zaman kişisel sağlık danışmanımız olarak kolumuzda giyilebilir bir teknoloji olarak bir bileklik olan, kimi zaman dil öğreten bir robot olarak; yapay zekâ artık her yerde, hayatlarımızın tam ortasında… Istesek de istemesek de artık yapay zekâ ile tanışmak ve yaşamak zorundayız! Bir zamanlar hemen herkes için bilim-kurgu gibi gözüken birçok şey, artık tamamen gerçek. Artık buzdolapları marketlere süt sipariş verebiliyor! Artık, sanal gerçeklik veya artırılmış gerçeklik kullanarak simülasyonlar yapmak, kaynakçılık eğitimi verebilmek mümkün.

Yapay zekâ, hem iş dünyasının ticari başarısı ve hem de yaşam kalitesinin artırılması için inanılmaz fırsatlar sunuyor. Yapay zekâyı daha etkin kullananlar, kuşkusuz daha iyi kazanıyor ve yaşam kalitelerini daha çok artırıyor. Toplu taşıma sistemini yapay zekâ ile yöneten şehirler, şehir halkının yaşam kalitesini artırıyor. O şehrin trafiği sıkışmıyor, vatandaşlar cebinde nakit para taşımıyor, o şehirde yaşayanlar, otobüslerin duraklara saat kaçta geleceği tahmini olarak belli olduğundan, zamanlarını duraklarda bekleyerek geçirmek zorunda kalmıyor.

Şurası kesin ki, zekâyı kim en çok yapaylaştırabilirse en çok onlar kazanacak. Tabii burada yapaylaştırılacak olan zekânın tanımı ve başlangıç seviyesi de önemli. Hangi zekâ? Şimdi burada, “zekâ mı akıl mı?” tartışmasına girmeyelim, ama aklımızın (!) bir yerine yazalım: neden “akıllı şehirler” deniyor da, “zeki şehirler” denmiyor? Bu arada, zekiliğin bilinen en güzel tanımının: “bulunduğu ortama ayak uydurabilme (adaptasyon) yeteneği” olduğunu da belirtmek isterim. Peki, o halde bu durumda bukalemunlar en zeki hayvanlar olarak kabul edilebilir mi, bilinmez. Ben buradan, zekiliğin aslında anlamlı ve daha iyiye yönlendiren bir davranış değişikliği gerektirdiğini anlıyorum.
Sizlere şimdi bir soru sormak istiyorum. Çoğumu- zun ehliyeti vardır ve bir şekilde araç kullanıyoruzdur. Özellikle şehirlerarası karayollarında (otobanlar hariç) dikkatinizi çeken bir şey oldu mu? Benim oldu…

Karşıdan gelen araçlar, bizleri hiç tanımadıkları halde, aksi istikamette seyreden bizlere, trafikteki tabir ile “selektör yapıyorlar”. Farlarını fasılalarla yakıp söndürüyorlar. Bir nev’i dikkatimizi çekmek istiyorlar, bizi uyarıyorlar. Manası: “Aman dikkat edin, birkaç yüz metre sonra bir radar var, aman dikkat edin, yavaşlayan da, ceza kesmesinler, ceza yemeyin!” Ne kadar enteresan… Hiç tanımadığımız insanlar, muhtemelen aynı yönde gidiyor olsaydı, yol verme konusunda muhtemelen tereddüt yaşayacaktı. Asansör kapılarında birbirlerine yer veya selam vermekten imtina eden aynı insanlar nasıl oluyor da karayolunda bize iyilik yapma peşindeler? Cevabı ise çok basit. Çünkü bu, tüm sürücülerin bildiği ve kendi aralarında geliştirdiği zeki bir “yardımlaşma dili”. Işe kısmen yaradığı da söyleniyor! Sistem çalışıyor, çünkü herkes birbirini destekliyor, uyarıyor, bu dili kolayca öğreniyor ve uygulamaya başlıyor. Hangi yöne gidilirse gidilsin, herkes karşı yönden gelen araçları uyarıyor. Dikkat radar var! Peki, nasıl oluyor da, herkes bu zekice ve kendi kendine oluşturulan trafik dilini kolayca öğreniyor ve uyguluyor, ayak uyduruyor ve adapte oluyor? Sorunun cevabı yine oldukça basit: “Karşılıklı veya eşit faydacılık”! Çünkü vakayı, etik değerlerden ve trafik kurallarından bağımsız olarak değerlendirirsek, bu radaki uygulamadan yolda giden tüm sürücüler eşit fayda (çıkar) sağlıyor, farlarla uyarılan sürücüler yavaşlıyor ve muhtemel bir cezadan kurtuluyor. Ortada gerçekten bütünsel (toplumsal) bir zekâ var. Buna, sürü zekâsı da (swarm intelligence) deniyor. Sadece farlarla haberleşilerek, trafikte radar cezası yememek için kendiliğinden “sürücüler zekâsı” oluşturuluyor. Bununla birlikte, trafik kuralları ihlal edilmiş oluyor. Etik açıdan bakıldığında, oldukça tartışmalı… Bununla birlikte, oluşturulan sistem aslında pek de güçlü değil. Sadece bir sürücü bile tüm bu oyunu bozabilir. Yolda radar olmadığı halde, “radar gördüm, radar var” görüntüsü vermek için sürekli olarak selektör yapan bir sürücü, karşı yönden gelen tüm sürücüleri tedirgin ederek yavaşlatabilir. Fakat malumunuzdur ki, trafikteki en iyi zekâ ve dolayısıyla en iyi yapay zekâ; trafik kurallarına uymaktır. Aracınızda, “mesafe uyarı sistemi” olsa bile, araç takip mesafesini korumak daha iyi bir seçenek olabilir.

Peki, şimdi yukarıdaki örneği bir de şöyle değerlendirelim. Yukarıdaki sürücüler veya toplum, tüm gerçek hayat problemlerinde benzer bir haberleşme metodu bularak işbirliği yapar ve yardımlaşırlarsa neler olabilir? Elbette mükemmel sonuçlar çıkar! Tabii önemli olan, herkesin kazanacağı ve fayda (çıkar) sağlayabileceği bir sistem ortaya koyabilmek. Misalen, Üniversite-Sanayi Işbirliği süreçleri veya Ar-Ge süreçleri için herkesin kazanabileceği bir ekosistem oluşturulabilirse, bu ekosistemin başarılı olabileceği aşikâr.

Karıncaların birbirleriyle sadece bıraktıkları koku (feromon) vasıtasıyla haberleşebildikleri söylenir. Bu kısıtlılığa rağmen, karıncalar her zaman en kısa yolu bulabiliyorlar, koloniler halinde taşıdıkları besinleri en kısa yoldan götürebiliyorlar. Akıllı/zeki olduğunu iddia eden insanoğlu, bu karıncaların bu özelliklerini fark etmiş, karınca davranışlarını taklit ederek, “Karınca Kolonisi Optimizasyonu Algoritması” geliştirmiş. Birçok gerçek hayat problemini başarılı bir şekilde çözen bu algoritma ne kadar “zeki” sizce?

Akıl, zekâ, yapay zekâ… Üzerinde çok düşünülmesi, tartışılması ve çalışılması gereken terimler. Hatta artık kullanılması gereken… Özellikle de 21 TL’lik akıllı (!) otopark ücretini vermemek için, 1 milyon TL’lik araçlarıyla havalimanlarının giriş yolunda sıra sıra bekleyen ve belki de en değerli misafirlerini çuval gibi aceleyle araçlarına bindiren sürücülerin! Peki, havalimanına giriş-çıkışı yarım saat ücretsiz yapmak ne kadar zekice bir fikir? Karar sizin!

Yazar: Prof. Dr. Türkay Dereli

Yorum yapın