Göktaşı projeleri: Stardust, Rosetta, Hayabusa-1 ve 2

Photo of author

Bir göktaşının (asteroid) veya kuyruklu yıldızın (comet) yakınına gitme, yörüngesine girme ve fotoğraflar gönderme, üzerine inme ve örnek alma gibi projeler bilim adamları tarafından 1980’lerin başında konuşulmaya başlanmıştı. 80’lerin sonunda fırlatılan Galileo uzay aracı Jüpiter’e gönderildi. 1995 yılında oraya vardı. Yolda bir göktaşının yakınından geçmiş, hatta o göktaşının bir ayını tespit etmişti. Meraklılar için isimlerini vereyim: Galileo uzay aracı göktaşı 951 Gaspra yakınından geçmiş, 243 Ida isimli göktaşının ayını tespit etmişti. Onun ismi de Dactyl. 243 Ida 16 km çapında bir göktaşı. Dactyl ise 700 m çapında bir uydudur.

1990’larda bu tür projeler arttı. Ama bizzat göktaşına gitme, üzerine bir robot indirip taş örnekleri getirme işi özellikle 2000’li yıllardan sonra başarılmış oldu.

Stardust (Yıldıztozu) NASA tarafından 1999 yılı başlarında fırlatılmış bir robotik uzay aracı idi. Lockheed Martin tarafından yapıldı. Wild 2 kuyruklu yıldızından parça almak ve uzaydan toz parçaları toplamak üzere yola çıktı. Türünün ilk örneğidir. Yol üstünde başka bir göktaşını da (5535 Annefrank) inceleme fırsatı oldu. 2006 yılında görevini tamamladı, dünyaya örnek getirdi.

ROSETTA ise Avrupa Uzay Ajansı (ESA) tarafından 2004 yılında fırlatılmış bir uzay aracıdır. Üzerinde Philae isminde bir modüle sahipti. Uzay aracı 10 yıl yol gidip bir kuyruklu yıldızın üzerine Philae aracını indirmeyi başardı. Kuyruklu yıldız 67P/Churyumov-Gerasimenko 4 km uzunluğunda, 2 km çapında bir göktaşıdır. 135.000 km/saat hızla hareket etmektedir ve Kuiper kuşağından gelen bir göktaşıdır. Proje 2016 yılında bitti.

HAYABUSA-1 ve 2

Hayabusa Japonca’da aladoğan kuşuna verilen isim. Şahin, doğan kuşunun bir türü. JAXA (Japonya Uzay Ajansı) Hayabusa ismini verdiği projeyi 2003 yılında başlatmıştı. Robotik bir uzay aracı S tipindeki bir bir göktaşına gidip geldi. 13 Haziran 2010 yılında dünyaya dönüş yaptı.

Getirilen örneklerden güneş sisteminin ve hayatın nasıl oluştuğu anlaşılmaya çalışılıyor. Ayrıca radyoizotop yaşlanmaya bakılarak bu göktaşlarının ne zaman oluştuğu anlaşılıyor.

Hayabusa 1 Avustralya’da Woomera denen yere düşmüştü. O zamana kadar yaklaşık 60 milyar km yol katetti. Düştükten sonra Avustralya hükümeti, CSIRO (Avustralya’nın TUBİTAK’ı) ve yerel halkın yardımlarıyla düştüğü yer tespit edildi ve teslim alındı.

HAYABUSA-2 projesi ise gene bir göktaşına gidip gelme projesidir. Japonlara bazı konularda izin verilmediği için böyle keşif (exploration) işleriyle uğraşıyorlar.

Ryugu göktaşı güneş çevresinde dolanan ve NEO (Near Earth Orbit: Yakın Dünya Yörüngesi) cisimlerinden biri. Geçen yazımda bunlardan 20.000 adet kadar var demiştim. Ryugu’nun yörüngesi ortalama 180 milyon km. En yakın 0.96 AU mesafeye kadar gelip, en uzak 1.42 AU mesafeye gidiyor. Yaklaşık 1.3 yılda bir yörüngesini tamamlıyor. Bizim yörüngemiz biliyorsunuz 1.47 ile 1.53 AU arasında. Dolayısıyla bizimle çarpışma ihtimali olan C tipi bir göktaşı. 2027 gibi böyle bir ihtimal var. Çapı 900 m kadar olan şekilsiz bir top. Kendi çevresinde bize göre 3 kat hızlı dönüyor. Rengi bildiğiniz kara taş. Üzerinde kraterler ve kayalar var. Daha önce fotoğrafları HUBBLE teleskobu ve Japonya’nın 8 metre çapındaki SUBARU Teleskobu ile çekilmişti. Dünyaya çarparsa en çok etkilenecek bölgelerin hesabı yapılmış: Çin, Kore ve Japonya.

2010 yılında Hayabusa-1 Itokawa göktaşından bir örnek getirmişti. Bu o yıla kadar yapılmış ilk başarılı asteroit örneği getirme projesidir. Hayabusa-2 ise 2014 yılının sonunda fırlatıldı. Önce bir yıl içinde dünya çevresini döner gibi bir hareketle Ryugu göktaşının yörüngesine girdi. 27 Haziran 2018 tarihinde göktaşına ulaştı ve fotoğraflar çekmeye başladı. HAYABUSA-2 uzay aracı Ryugu yüzeyine 4 modülden 3’ünü başarıyla indirdi, incelemeler yaptı, örnekler aldı. 13 Kasım 2019 tarihi itibariyle ordan ayrıldı. 2021 başlarında buraya gelmiş olacak. Japonya bunu da başarırsa artık göktaşlarına gidip gelebilen bir teknolojiyi ikinci defa ispat etmiş olacak.

Böyle göktaşlarına gitmenin birkaç avantajı var. Birincisi göktaşlarının kütleçekimi düşük olduğu için yüzeyine iniş daha kolay. İkincisi güneş sistemini incelemek ve kaynakları kullanmak açısından daha avantajlı. Bir maden getireceksek büyüklerden değil, küçüklerden getirelim.

Daha böyle çok proje var. Asteroit madenciliği son zamanlarda niye bu kadar konuşuluyor, anlaşılmıştır.

Yazan: Doç. Dr. Lokman Kuzu

Yorum yapın