Domatesin Doğalı Makbul Zekanın Yapayı

Sevgili okuyucular malum bu sayımızın dosya konusu; Yapay Zekâ. Pazarda organik sebzeler makbul, lakin sanayide alabildiğine yapay olana tam gaz pozisyonundayız, hayrolsun bakalım.

Şimdi ben neden yapay akıl değil de yapay zekâ denildiğine takıldım! O yüzden şöyle bir akademik metinlerde gezineyim dedim ki yahu bu ne derin mevzu imiş. Saatleridir metin okuyorum, dibini bulamadım. O vakit anladım ki soyut olan kavramların ucu bucağı olmadığından dibine de ulaşmak mümkin değil. Neyse sizi daha fazla yormayayım netice-i kelam kanaatim şudur: “Akıl ve Zekâ kavramları üzerine yaptığımız felsefi sorgulama açıkça ortaya koymaktadır ki; bu kavramların ayrımı, konumu ve birbiriyle ilişkisi gözden kaçmış ya da hafife alınmıştır. Ancak, her iki kavramın felsefi kökleri insani değerlerin, düşünsel ve davranışsal niteliklerin gelecekteki sonucunu haber vermektedir. Akıl kavramının ortaya çıktığı dönem ile günümüz dünyasında akla yüklediğimiz anlam arasında büyük bir uçurum vardır. Bu boşluk Aristoteles ve birçok İlkçağ düşünürünün akıl hakkında paylaştığı görüşler karşısında modern felsefenin akıl sözcüğünü, zekâ adında yeniden tanımla girişimiyle ortaya çıkmıştır. Aristoteles insanı zihin-beden birliğiyle anlar.

Bu bağlamda ne zihin beden karşısında ne de beden zihin karşısında birbirine egemenlik kurar. “Amaç ise; isteğin düşünceyi takip etmesidir. Öyleyse hem akıl yürütme doğru olmalı hem de istek haklı çıkmalıdır. Yani eylemlerimiz tercihlerimizden, tercihlerimiz de isteklerimizden meydana gelir.” (Aristotle 1893: 180-184). Bunun yanı sıra Aristoteles, aklın tarihselliğine yani deneyime vurgu yapar. Bu bağlamda, genç birisinin zorlu matematik sorularını çözebileceği ama aklıselim olabilmenin, yılların meyvesini tatmış tecrübeli kişilere mahsus olduğunu iddia eder. Rönesans’ın buhranlı son dönemlerinde keşfettiği yöntemiyle akıl kavramını derinden etkileyen Descartes, bugün zekâ olarak tabir ettiğimiz terimin
doğmasına neden olmuştur.

Bu kavram aklın niteliklerini sınırlandırdığı gibi, modern felsefenin coşkulu analizleriyle akıldan daha üstün bir konuma taşınmıştır. Modernliğin ilerleme zannedildiği dünyamızda içten içe gerileyen, daralan zekâ kavramı; insani nitelikleri, toplumsal dinamikleri ve evrensel değerleri derinden sarsmıştır. Bu süreç bir üçgenin tepe noktasındaki dar açıya benzer; daima yüksekte, keskin, sivri ancak dar, sınırlı ve korkutucudur. Bu daralma en yalın haliyle, “Yapay Zekâ” gibi teknolojik ilerlemelere rağmen, insani değerlerin gerilemesi olarak düşünülebilir. Gelişmekte olan bu sürecin sorumlusu; Kartezyen modern felsefe anlayışıdır.” (Ferhat BAYIK, “Aristoteles ve Descartes Bağlamında Akıl ve Zekâ Kavramlarının Farkları,” Kaygı, 18(1)/2019: 172-187.)

Hikmeti yitirmiş olan modern insan, kâr hırsından gözü dönmüş kapitalist baronlar eliyle kendi kuyusunu kazıyor.

Üstad Aristo’ya kısmen katılmakla birlikte bendeniz aklın kalp ile ve hatta ruh ile ilişkili olduğunu düşüyorum. Aklın da bir yaratılış kodu ve sezgisel bir derinlik olduğu kanaatindeyim. Zekâ konusunda yukarıda makalesinden alıntı yaptığım Ferhat kardeşime katılıyorum. Zekâ modern zamanların icadı bir kelime. Zekâ aklın yerine ikame edilmeye çalışılan, onun üzerine bina edilen, modern tabirle zekâya bir “aplikasyon” demek daha münasip olsa gerek. Nitekim son zamanlarda bin bir çeşidi icat edilen sosyal zekâ, duygusal zekâ, görsel, işitsel zekâ vb. tanımları size de cep telefonu aplikasyonlarını anımsatmıyor mu? Ama üstad sen burada felsefe yaparken elin oğlu robot yaptı, yakında sanayide senin oğlun işsiz kalacak. Onu da geçtik keferenin robot askerleri kapına dayandığında ne ideceksin? Dediğinizi duyar gibiyim. Kardeş, en büyük getiri faizde. O halde bankacılık işine girelim, dahası tefeciliğe koşalım. O vakit tez vakit köşeyi döner, İslam’a daha çok hizmet eder, Müslümanların ihtiyaçlarına daha fazla koşarız!..

Bugün yapay zekâ ile başlayan süreç, Tanrıdan rol çalmaya çalışan Prometeos insanını kaçınılmaz bir şekilde insanın bütün organlarını yapay olarak üretmeye götürecektir. İbn-i Rüşt’ün dediği gibi, “Benim yolumdan gelen, benim vardığım yere ulaşır.” Dolayısıyla biz Müslüman mühendisler yolun başında düğmemizi doğru iliklemeli, rotamızı doğru belirlemeliyiz diyorum.

İnsanî olanı, ilahî olanı ıskalamadan, yaratılış gayemizi gözden kaçırmadan yapay zekâ uygulamaları mümkün mü, sorusuna cevap aramalı, pusulamızı kaybetmemeliyiz. Tıpkı yıllar önce İsmet Özel’in öğrencilik dönemimizde bize yönelttiği “siz mühendisler teknolojinin rahiplerisiniz” sarsıcı uyarısında olduğu gibi.

Hikmeti yitirmiş olan modern insan, kâr hırsından gözü dönmüş kapitalist baronlar eliyle kendi kuyusunu kazıyor. Bu gidişe dur diyebilecek tek umut hala İslam’dır, İslamcı düşüncedir. Yapay zekâ konusuna, endüstri 4.0’da olduğu gibi şehvetle sarıldığımızı görüyorum ve doğrusu bu beni endişelendiriyor.

Domatesin Doğalı Makbul Zekanın Yapayı

Yapay zekâ konusundan zinhar uzak duralım demiyorum elbette, sevgili okuyucu. Bu meseleye hangi paradigmayla bakıyoruz onu diyorum. Yıllardır yazboz ettiğimiz eğitim sistemine ve onun ürettiği nesillere bakınca, endişelenmekte haklı olduğumu görüyorum. Üretim hatası bazı isimleri saymaz isek mimarlarımızın, mühendislerimizin ürettikleri ile onur duymaktan uzağız.

Her şeyin hızla otomasyona geçtiği, akıllı ev, akıllı araba vs. (Burada zeki ev, zeki araba kavramının kullanılmaması da ayrıca ilginç) üretimin süratle hayatımızda yer aldığı bir süreçte, bu akımdan uzak kalmamızın mümkün olmadığını da teslim ediyorum. Hiç değilse yapay zekâ ile ürettiğimiz ya da üreteceğimiz unsurların, nesnelerin “yapay” olacağı gerçeğini aklımızda tutarak başlayalım işe diyorum, ne dersiniz?

Kaynak : Mimarlar ve Mühendisler Derneği Dergisi.

F. PROF. DR. FAHRETTIN OKKACIZADE

Yorum yapın